"İnsanlar,
söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unuturlar; ama onlara hissettirdiklerinizi
asla unutmazlar." Adam Fawer bu cümlesiyle beni benden almıştı işte. Çünkü
insanlar hep bir his yumağı olmuştur benim için. Birinin adını unutabilirim,
doğum gününü unutabilirim, onunla nereden tanıştığımı ya da nasıl anılarım olduğunu
bile unutabilirim; ama yüzünü gördüğümde ya da sesini duyduğumda içimdeki sesin
fısıltılarını susturamam. Geçenlerde bir babanın çocuğuna bisiklet sürmeyi
öğretişini konu edinen bir reklama rastladım. O küçük bacakların dengeli bir
şekilde pedalları tek başına çevirebilmesi için kim bilir baba kişisi ne diller
döktü, ne süslü cümleler kurdu. Kim bilir kaç defa o bisikletin arkasından
tutması gerekti. Kim bilir kaç defa saçının teline zarar gelse uğruna dünyaları
yıkabileceği yavrusunun düşüşünü izledi, yaralanmış dizlerini dezenfekte
ederken üfledi. Ama sonunda küçük çocuk bisiklet sürmeyi öğrendi. Şimdi onlarca
yıl gerisindeki bu anıdan aklında kalan tek şey babasının ona verdiği güven
duygusu, ne yaralarının verdiği acı ne bisikletinin rengi ne de korkusu. Çünkü
başarmak için hissetmek gerekir. Birilerinin size inandığını bilmek bazen en
iyi motivasyon şeklidir. Yıllar üzerimizden geçip giderken tarzımız
değişebilir, düşüncelerimiz değişebilir ama hissettiklerimiz bizim
kontrolümüzde değildir. Bu yüzden belki de sahip olduklarımız içinde yalan
söyleyemeyecek tek şey hislerimizdir. Çünkü hisler, düşünceler gibi değildir.
Düşünme şeklimiz okuduğumuz bölüme göre bile kolayca yeniden şekillenebilirken,
hayatımız boyunca tek bir kişiye aşık olup kendimizi ona adayabiliriz. Çünkü
sevmek düşünceden bağımsızdır, tamamen hislerle ilgilidir. Bu yüzdendir ki
aşkta "çünkü" diye bir şey yoktur. "Çünkü" araya girdiği
zaman düşünceler konuşur. Bazılarımız yaşarken hisseder ama ben yaşamak için
hissediyorum. Zira hissedebildiğim sürece varım, biliyorum.
kesinlikle doğru..
YanıtlaSil