9 Eylül 2009 Çarşamba

Jenga


Her ne kadar bir ortama gidildiğinde Monopoly, Tabu, Scrabble, Trivial gibi oyunlar karşısında basitliği nedeniyle (yap-boz-yık olay bu yani arkadaş) fazla şansı olmadığı düşünülse de aslında kendi yarıçapında çok da güzel bir felsefeye sahiptir Jenga! İlk dizilim yeni doğmuş bir insanı simgeler. Tahtaların çekilip kulenin yükselmesi ise ilerleyen insan hayatına benzer. Ancak bununla birlikte elemanımız altta sahip olduğu tahtaları da birer birer kaybeder. Bu da insanın sahip olduklarını, yaşanmışlıklarını veya sevdiklerini birer birer kaybetmesi gibidir. Oyuncu istediği tahtayı istediği şekilde çekebilir. Fakat dikkatli olmalıdır çünkü bu oyunun kaderini belirler. Tıpkı insanın hayatındaki yol ayrımlarında verdiği kararların hayatına yön vermesi gibi... Ve oyuncu ne kadar başarılı olursa olsun kule elbet yıkılacaktır, insan hayatının eninde sonunda son bulması gibi... Tabi arkadaş grubunda simetri hastalığı olan biri varsa bu felsefe bile kurtaramaz oyunu. Diğer bir yönden bakacak olursak oyun aynı zamanda insandaki bitmek bilmeyen yükselme arzusunu da eleştirir. Genlerimizden gelen aza kanaat etmeme, doymama, hep daha fazlasını isteme duygularımız yüzünden güzelim kulenin aralarını boşaltırız. Sonrası mı? "Bir bakmışsın ben yokmuşum" oluruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder