Komik insanların mütemadiyen mutlu olduklarını sanmak, tarihin en büyük yanılgılarından biri olabilir. Cümlenin içinde geçen "insan" kelimesi var ya, işte oraya dikkat! Evet komikler eğlencelidir, enerjiktir, neşe saçar. Onlardan hep pozitif bir elektrik alırsınız ama en nihayetinde insandırlar ve arada onlar da mutsuz olur, ağlarlar. Çok garip değil mi? Durun daha yeni başlıyoruz. Komiklik, insana ömrü boyunca mutluluk ve eğlence getiren özel bir güç değildir mesela. Özel güçleri olmadığı gibi, komikler sandığınız gibi süper kahraman falan da değiller. Hani siz kazık attığınızda, ektiğinizde, ne bileyim yamuk yaptığınızda "O takmaz umursamaz böyle şeyleri, güler geçer." diye düşünerek rahat rahat takılıyorsunuz ya... Öyle bir takar ki aslında! Bkz: İnsan faktörü. İşin içine insan faktörü girdiği zaman her şey ne kadar da öngörülemez bir hal alıyor değil mi? Sanki denklemin içine milyon tane bilinmeyen ve değişken aynı anda ekleniveriyor. İşte bu noktada yapabileceğiniz en mantıklı şey doğru assumption'larla kabul edilebilir bir sonuca ulaşabilmek. Komikleri bu noktada en kabataslak haliyle ikiye ayırabiliriz. Birinci gruba afacan küçük çocukları, şeker kız candy'leri, sarkastikleri, ilgi odağı olmayı sevenleri alabiliriz. İkinci grup biraz karışık işte. Onlar daha çok hayatla alay etmeyi öğrenmiş insanlar çünkü. Yani burada çok daha komplike bir komiklik devreye giriyor. İkinci gruptaki komiklerin başına şanslılarsa çok ama çok üzücü bir olay gelmiştir. Yeterince şanslı olmayanların başına ise belki onlarca, belki de yüzlerce... Sonuç olarak ortak noktaları; hayatın onları belli alanlarda sınaması, düşürüp düşürüp kaldırması diyebiliriz ama. Düşüp düşüp kalkmışlardır da, nasıl kalkmışlardır işte burası kilit nokta. Komik olarak. Eski yazılarımdan birinde unutmanın duygusal bir bağışıklık olduğunu yazmıştım. Tıpkı unutmak gibi, komik olmak da bu açıdan baktığımızda bir diğer duygusal bağışıklık aslında. Komik olarak hayata tutunmak... İnsan başına gelenlere daha mantıklı ve belki biraz da dalga geçerek tepkiler verdiğinde aslında o şeyin değerini de azaltmış oluyor gözünde. Değeri azalan o olayın kişinin hayatında yaratacağı yıkım da daha az oluyor haliyle. Başımıza gelen olaylar kadar onlara ne boyutta tepkiler vermeyi seçtiğimiz de önemli, diğer bir deyişle. Başta belirttiğim yeterince şanslı olmayan gruptaki komiklerde bir süre sonra şöyle bir düşünce baş gösteriyor: Ben neleri aşmışım, nelerin üstesinden gelmişim! Bundan mı korkacağım? Tam da bu noktada bir gülme geliyor insana. Hani Nietzsche'nin bir sözü vardır ya; "İnsan o kadar acı çekti ki, gülmeyi yaratmak zorunda kaldı." diye, o hesap işte. Bu insanlar sarsıcı olaylar yaşamanın, üzülmenin, mutsuz olmanın ne demek olduğunu iyi bildiklerinden sevdiklerine başlarından geçenleri anlatmayı seçseler dahi kısa keserek sonuna da küçük bir tebessüm ekleyerek yaparlar bunu. Hatta kimileri karşısındakinin başına gelse belki ömür boyu onu depresyona sürükleyecek bir olayı öylesine komik bir şekilde anlatır ki, kendinizi değer verdiğiniz bir insanın başına gelen berbat bir olaya kahkahalar atarken bulursunuz istemsizce. Bir de gülmenin, gözleri kısmaya sebebiyet vermesiyle, insanın içindeki hüznü saklamak için güzel bir yanılsama olduğu ileri sürülür kimi araştırma sonuçlarına göre. Ne yazık ki bu da "maske" olarak nitelendirilir bazı dobra kitlelerce. Keşke bütün maskeler böyle olsa ama neyse... Güçlü olmak mı, mecburiyet mi, duygusal olmak mı yoksa boşvermişlik mi? Nasıl algılarsanız algılayın; ama lütfen bu masum direnişe saygı gösterin. İnsan faktörü demiştim ya, belki günün birinde siz de komik olursunuz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder