Bağlaçtır... Olsa bir türlü olmasa bir türlüdür... Severek kullanırız kendilerini(!) Ama... İşte sorun da başlıyor tam olarak burada. Kullanıldığı andan itibaren öncesinde gelen milyonlarca cümleyi bir çırpıda, sadece iki hecede silebilecek güce sahiptir ki zaten görevi de budur işin aslı. Bu yüzden "ama" için en uygun terim "Türkçe'nin yutan elemanı"dır bence. Zamanında pek çok "ama" ile karşılaştım. "Banu çok haklısın ama..." Bu ama içinde çaresizliği barındırır mesela. Söyleyen kişinin benimle aynı fikirde olduğundan neredeyse eminimdir ama öylesine bir sebep vardır ki onu bu cümleyi beklenenin tam tersi şekilde bitirmeye zorlar malesef! "Banu abartıyorsun, yeter ama!" İşte asabi olan "ama". "Banu mükemmel bir insansın bunu tartışmam ama..." Ardından gelecek eleştiri yağmurunun habercisi olan "ama". "Banu seninle gelmek isterdim ama..." İşte bu da "Seninle gelmek istediğim falan yok aslında. Sadece kırılma, üzülme, klasik balık burcu triplerine girme diye bir bahane bulmaya çalışıyorum işte şurda!" demenin daha kibar yolu. Ve sırada en yıkıcı "ama"lardan biri... "Banu seni seviyorum ama..." Oktan bir aşk hikayemi boktan bir aşk hikayesine çeviren "ama"... Sevmiyorum işte bu kelimeyi kardeşim, gelmeyin bana böyle Bizans oyunlarıyla! Zaman kaybından ibaret bir kelime... Onu sarfettiğiniz anda nasılsa önce söylediklerinizin hiçbir anlamı kalmayacak. Bir kulaktan girip diğerinden çıkacak! Öyleyse bu boşa çaba neden?! Türetildiğin güne lanet okuyorum... Ama...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder