Gün batımı çelişen duyguların kombinasyonudur. Rahatsız
edici bir huzurdur. Tepelerin ardında ya da ufukta hiç fark etmez, muazzam bir
güzelliği vardır onun. İnsanı mest eden cinsten… Zamandan, mekandan, tüm
algılardan kendini sıyırmayı başarmış bir varoluş… Dünyanın hak ettiği değeri
görememiş 8. harikasıdır bir bakıma. Günün yaşam dolu renklerinin yerini karanlığa
bırakmasına ramak kala umutlarımızın yeşerdiği, tüm güzel duyguların hayallerin
zihnimize hücum ettiği o andır. Ruhumuzu doyurma saatidir. Diğer yandan bu
büyülü anın sonsuza dek sürmeyeceği gerçeği aklımızın bir köşesinde bizi
rahatsız etmek için çoktan yerini almıştır bile. Yeniden gerçekliğe adım atma
zorunluluğu, düşük dozda damarlarımızda dolaşmaya başlamıştır gün batımının
sonlarına doğru. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğunu böylesine idrak
edebildiğimiz, iliklerimize kadar hissettiğimiz nadir anlardandır şu hayatta.
Sonrası malum… Biz daha nasıl olduğunu anlayamadan bir anda karanlık çöker.
Sessizlik hüküm sürer. Aslında rahatsız eden şey ne karanlıktır ne de
sessizliktir. Bu, gecenin suçu değildir. Ömrümüzden geçip giden bir gün daha
düşüncesidir. Huzurumuza parazit yapan, harikalar diyarından bizi koparan... Yine
de her fırsat bulduğumuzda bu sihirli ana karışmak isteriz hepimiz. En
nihayetinde, sonunu bildiğimiz bir hikayede yaşam savaşı veren
varlıklarız biz.
12 Haziran 2017 Pazartesi
Gün Batımındaki Rahatsız Edici Huzur
6 Haziran 2017 Salı
Taze Fasulye Seven İnsan
Geçen yine insanları genelleyip sınıflandırmakta üstüme yok, bu geldi aklıma. Hiç bu açıdan baktınız mı bilmiyorum ama taze fasulye seven insan, yin-yang gibidir. İyiliğin içindeki kötü, kötülüğün içindeki iyiliktir. Bakış açısına göre değişir. Taze fasulye seven insan, öyle vejetaryen, vegan falan değildir mesela. Et yemeyi yanlış bulma ya da etin lezzetinden hoşlanmama gibi bir durumu yoktur. Et yiyenlerden nefret de etmez, onları eleştirmez. Öte yandan aşırı fast food takıntısı da yoktur. Mütemadiyen hamburger, pizza aşermez. Sağlıklı beslenmenin dibine vurup, bu durumu takıntı haline getirip adını bile bilmediği meyve sebzeleri yurt dışından getirtebilmek için binlerce lirayı gözden çıkarmaz ama bu binlerce lirayı saçma sapan paketlenmiş katkı maddeli ürünler için de harcamaz örneğin. Çünkü o taze fasulye seven insandır, aşırıya kaçmaz. O, okulda dersleri iyi olan, aynı zamanda sosyal hayatına da vakit ayıran insandır. İş çıkışı arkadaşlarıyla bazen içmeye, bazen spora gidendir. Boş zamanlarında kitap okuyup sergi de gezer, arkadaşlarıyla buluşup gıybetin geyiğin doruklarını da tadar. Dünya turuna çıkacak olsa buna kendi ülkesinden başlar. Belli başlı hastalıkların belirtilerini, acil durumlarda neler yapılması gerektiğini öğrenmiştir ama en ufak belirtide panik yapıp soluğu hastanede almaz da mesela. Kısacası taze fasulye seven insan; tatsız tuzsuz olduktan sonra uzun uzadıya yaşamanın anlamsız olduğunu düşünen ama tatlı tuzlu anılar biriktirebilmek için de önce yaşaması gerektiğinin, dolayısıyla kendisine bakması gerektiğinin bilincinde olan insandır. Peki taze fasulyeyi bu kadar özel kılan şey nedir? Şöyle bir düşünün... Köfteden, makarnadan, patates kızartmasından başka şey yemeyen çocuğun sebze yemeye attığı ilk adımdır taze fasulye. En zevk alarak yediği şey et olanların, tahammül edebildiği hatta sevdiği tek sebzedir. Onu bu kadar sihirli yapan şey ne bilmiyorum ama taze fasulye sevmek basit bir yemek tercihinden öte tam anlamıyla bir yaşam felsefesidir diyebilirim...
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle, afiyet olsun herkese ;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)