21 Kasım 2009 Cumartesi

Ayakkabısının Tekini Bulamamış Fake Külkedisi

"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa, kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." Diğer bir deyişle... "Ters gidebilecek her şey ters gidecektir." Ne güzel de demiş Murphy amcam! Saat sabahın daha "kargalar b.kunu yemeden" şeklinde bile tabir edilemeyecek kadar erkeni... Yağmurlu, fırtınalı, kapkaranlıkmış gibi algılanan ılık, güneşli bir midterm sabahı. Ey psikoloji sen nelere kadirsin! Masum kahramanımız (baş harfi Banu) günlerdir hatta haftalardır o grammer konusu senin bu kelime listesi benim çalışmıştır. Ee malumunuz insan beyni bilgisayar gibi, yer kalmayınca yüklemek için yeni bir bilgi, siliveriyor acımadan eski gereksiz gördüklerini. Peki ya bu silinenler arasında "Murphy Yasaları" da varsa?! Aynen şöyle oluyor efendim... Kahramanımız kalkıyor "laylaylom" modunda, hazırlanıyor, 30500. kez "kalem aldım, silgi aldım, uç aldım, anahtarlar da tamam, cep telefonum da kapalı, saatim de kolumda" kontrolü yaptıktan sonra kapıya yöneliyor sonunda. Vee... O da nesi?! Kayıp Şehrin Converse'ini bir türlü yırtamamış kızı ayakkabısının tekini bulamamaktadır. Arar, tarar. Oraya bakar, buraya bakar. Zaten vücudunda tavan yapmış olan adrenalin, artık fışkıracak bir yerler aramaya başlar. Daha dün "Banu prenses demek biliyor muydunuz? Ne kadar da bana uygun bir isim ya!" diye arkadaşlarının başının etini yiyen, yetinmeyip beyin çorbası yapan kahramanımız şimdi de ayakkabılarının kaybolması üzerine "Nasıl bir Külkedisi masalının içindeyim böyle?" diye geçirir içinden. Başka bir ayakkabı giyip olay yerinden ayrılır, yüzünde muzurca bir gülümsemeyle. Belki akşama aniden kapı çalınacaktır ve prens ayakkabısının tekini getirecektir ona. Çünkü onun için beyaz atlı prens diye bir şey gerçekten vardır ve prens birgün gelip onu bulacaktır...

3 yorum:

  1. Bir akşam sahile çıkmıştım bisiklet sürmeye. Normalde insan kaynayan, sürekli bisiklet yolunda yürüyen insanlar barındıran Bostanlı sahili, bomboştu evet! Sanki herkes anlaşmış gibiydi de bir tek ben bilmiyordum. Sanki en sonunda-yine- 'Niye kimse bana söylemiyor yaa?!' diye içerlenecek olan bendim. Her neyse, sonra onu gördüm.. Teka başınaydı ve korkmuş görünüyordur. Etrafta bir tane kafe vardı oradan gelen insanlar ona baktıkça o da rahatsızlıkla yan gözle onlara bir bakıyordu. Yanına gitmek istemedim. Onu böylecek izlemek, gayet güzeldi. Adım adım yüzümde gülümseme yaklaştım ona.. O sırada 3-4 kişi gitti yanına, kaçtı onlardan bir iki adım öteye. İçlerinden bir kaçı uğraştı biraz daha ama o yine kaçıldı. Sonra gittiler. Başbaşa kaldık. O çimenleri yiyordu afiyetle, ben de kocaman kocaman bakıyordum ona gülerek..

    O, prensini kaybetmiş beyaz bir attı Bostanlı sahilinde ve belli ki Prens hem onu arıyordu hem de kendi Prensesini aynı zamanda. Bu masal da burada başlar..

    : )

    YanıtlaSil
  2. Prens ve prensesin birbirlerini bulmalarını sağlayacak anahtar o beyaz attı belki de.

    Woww! Bu senin içindi Deniz :)

    YanıtlaSil
  3. Belki de değil mi, ben o beyaz atı ulaştırmalıydım prensine..: )
    Ah güneylim!

    YanıtlaSil