6 Ağustos 2013 Salı

It's so hard when I have to and so easy when I want to!

Yazıma ilham olan başlık için "Bkz: Sondra Anice Barnes" diyorum. Hiç şüphesiz ki birçok insanı parantezleri içine alabilecek bir küme bu cümle. Artık bilemiyorum, insan olmanın getirdiği bir duygu mu bu yoksa sadece bazılarımızın belki genetik belki de çevresel sebeplerle kapanına kısıldığı "Kurusun!" denilecek türden huyu mu? Şu an bu yazıyı yazıyor olmamı aslında birilerinin bana "Şu konu hakkında şöyle bir şeyler yaz hemen." dememesine mi borçluyuz sahiden? Biraz saçma geliyor kulağa bu pencereden. Ama cümleyi tekrar tekrar okuyup irdeleyince insan diyor ki "Hakikaten!". Kimilerine göre inat, kimilerine göre ise sadece bir ergenlik hali. Kim bilir, belki de tamamen karşımızdaki kişiyle ilgili. Demek istediğim şu ki; heveslendiğimiz, yapmak için can attığımız bir şeyi bile bazen sırf birileri tam da o anda "Şunu yapsana." şeklinde emir verdiği için yapmaktan vazgeçiyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla bize bunu yaptıran 2 çeşit psikoloji var. İlk olarak, hobi olarak gördüğümüz şeylerin işe dönüştüğünü düşünmemizden kaynaklı bir soğuma yaşıyoruz. Örneğin; çılgınlar gibi kitap okuyan, tek bir günde birkaç kitaba başlayıp bitirebilen ben ilkokul, lise yıllarımda hocalarımın "Şu kadar günde şu kadar kitap okuyup özetlerini çıkarın." şeklinde verdiği ödevlerden nefret ederdim. Hani, beni bıraksalar zaten bahsi geçen kitap sayısının 30500 katını okuyup bitireceğim o sürede. Ama bu bir görevmiş gibi hissettiğimde o sayfalar bitmek bilmiyordu işte. Belki de tam da bu yüzden insanın sevdiği bir işi yapması gerekiyor. Yapmak zorunda olduğu için, ona öyle söylendiği için değil, tamamen yapmak istediği için yapabileceği türden bir iş. İkinci olarak, insanların bizi sorumluluk sahibi olamayacağımız korkusuyla yönlendirmeye çalışmalarından kaynaklı bir soğuma yaşıyoruz. Genelde bu durum yaşça büyük ya da daha deneyim sahibi kişilerle yaşanıyor. Onlar kendi açılarından bakıldığında, tamamen düşünceli bir şekilde küçük ya da deneyimsiz yavrucağızın verilen işi hakkıyla yapabilmesini sağlamak için öğüt veriyorlar. Ancak aradan zaman geçtiğinde düşünemiyorlar ki o küçük yavrucak belki her şeyi öğrenmiş ve kendi başına yapıp halledebilecek konuma gelmiştir artık. Daha iyisini bile yapabilirken, insanların hala elimizden hiçbir iş gelmiyormuşçasına davranması pek de hoş bir durum olmasa gerek. Sonuç olarak, gereksiz gördüğümüz emir kipli cümleleri biraz duymazlıktan geleceğiz. Yaptığımız işi kimin söylediğine değil de onu ne kadar yapmak istediğimize ya da yaparken ne kadar zevk aldığımıza bakacağız. Demem o ki, yapın! Yeter ki yapmak istediğiniz için yapın. (Böyle söyleyince ben de bir emir, bir görev veriyormuşum gibi oldu. İçime, artık yapacağınız varsa da yapmayacakmışsınız gibi bir his, bir korku doldu.)